Herkesin bildiği gibi dünya üzerinde belli başlı moda
şehirleri vardır. Şehirlerin adı altında moda haftaları yapılır hem şehir
tanıtılır hem de o şehrin moda zevki ve tasarımcıların koleksiyonları bir
şehirde buluşur. Genelde çok iyi bilinen moda şehirleri Paris, Milan, Londra ve New
York’tur( fakat son yıllarda Japon tasarımcılar çoğaldı ve Tokyo önem kazandı).
Moda şehirlerinden ilk olarak Paris’i anlatmaya başlayacağım.
Öncellikle benim aklıma gelen ilk soru nasıl Paris dünya
üzerinde moda konusunda hatrı sayılır bir üne kavuştu ? Bu sorunun cevabı için
birazcık gerilere gitmemiz gerecek. Paris’in göze çarpan ilk gelişimi XIV.Louis zamanında olmuştur. XIV. Louis, Versailles’i (şehri)
kendisi tasarlamış ve kurmuştur. Versailles’i kendisinin kurması zaten ayrı bir
güç ve prestij göstergesiydi. O zamanki moda “saray” ile sınırlı kalsa da
Paris’in gelişiminde katkısının büyük olduğu söylenir. Paris ekonomisi o
zamanlarda İtalyan lüks ürünleriyle tanıştı. İtalyan lüks tüketim malları
karşılığında Fransız ürünlerinin satılması genel olarak Paris’in ekonomisiydi.
18. yy’ın başlarında artık binlerce terzi sadece saray için
değil Paris burjuvazisi ve şehri ziyaret eden birçok insan için üretim
yapıyordu. Moda kültürü açısından bakıldığında Paris artık daha açık bir toplum
olmuştu ve moda saraydan şehire geçiş yapmaya başlamıştı. Saraydan şehire
geçmek uzun bir süreçtir fakat modayı takip eden sınıfların sayısı arttıkça
gelişim hızlanıyor.
Paris ‘te “couture” un sistemleşmesi Charles Worth sayesinde olmuştur. Worth 1825 yılında doğmuştur.
1838’te Londradaki Swan & Edgar’ta
çırak olarak çalışan Worth 1845’te Paris’e gelmiştir. Paris’te kendi dükkanını
açan Worth’ten sonra oğulları işin başına geçmiştir ve Paul Poiret’ı işe alarak yeni bir moda tasarımcısının doğmasını
sağlamıştır. Paris’in ününe ün katan Fransız
tasarımcılar arasında Coco
Chanel, YSL, Vionnet, Schiaparelli, Dior, Lacroix ve daha niceleri
sayılabilir.
Şehir olarak Paris’e geri dönecek olursak aslında Paris’in
nasıl bu kadar el üstünde tutulduğu benim için merak konusuydu. Çünkü şehre
gerçekten çok fazla önem veriliyor hatta bunun çılgınlık boyutuna ulaştığını
bile söyleyebilirim. Nasıl mı ? Paris, Capitale
de la Mode’un oluşumunda medyanın etkisi çok büyük olmuştur. 1829’da çıkan
“La Mode” dergisiyle Paris ve moda fazlasıyla özdeşleştirilmiştir. 19.yy’dan
1950’lere kadar tüm otorite moda konusunda Paris’in elindeydi. Fakat ilginç
olan şey burada hep Paris’in öne çıkıp tasarımcılarına neredeyse hiç kredi
verilmemesi. Örneğin, dergilerin reklamlarında “Paris moda dünyasının merkezi
oluyor” ya da Vogue Paris fotoğrafçısı Henry
Clarke’ın “Paris, bana hayatımdaki her şeyi öğretti ve benim hayatıma ilham verdi”
gibi birçok söz şehri “kişileştirmiştir”. Hatta Fransız Vogue bile özeldir. Fransız
Vogue şehir adıyla anılan tek Vogue dergisidir(Vogue Paris) ve Vogue’un “o” harfi farklı bir aksan ile okunur. Her
şey Paris’e özel anlayacağınız. Sanki her şeyi Paris yapıyor da tasarımcılar
sadece Paris’i yorumluyorlar, tasarımcıların emeği hiçe sayılıyormuş gibi
görünüyor. Çünkü Paris’in kendisi moda
için yeterli. Paris ruhu “l’espit Parisien” muhtemelen buradan
geliyor. “Paris’in kendisi(ruhu) insanı değiştirmeye yeter” fikri. Aynı zamanda
Paris modası genelde feminen bir hava içerisindedir.
Özetle; Paris’in pahalı,
özel ve feminen bir moda anlayışı olduğunu söyleyebiliriz.
Paris’in kişileştirilmesi ilk başta göze çarpmıyor ama biraz
düşününce doğru olduğunu görebiliyoruz. Paris hala insanların genel algısı
içinde moda şehirlerinden biridir fakat
artık tahtını New York’a kaptırmış gibi görünüyor.
Burcu Mirkelam, 19 Aralık
2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.